Anlaşılacağı üzere HTŞ, bir El Kaide hizbinden başlayıp "Kurtuluş Hükümeti" içerisindeki "meşruiyet dönemi"ne varana kadar bütün tarihi boyunca, Batılı emperyalistler, İsrail ve Suudi Arabistan başta gelmek üzere işbirlikçi Arap devletleri tarafından "kötünün iyisi" kabul edildi, HTŞ de kendisini bu temelde "yapılandırdı". İdlib'de TC ve NATO şemsiyesi altında yaşadı. Baasçı Esad rejiminin yıkılması zemininde varlığı kabul edilen ve mevcut siyasi denklem içerisinde Suriye’de emperyalistlerle asgari uyumla iktidarını sürdürebilecek bir burjuva güç olarak HTŞ, "Arap" olması itibarıyla da alternatif seçenekler arasında en "makulü" idi.
HTŞ (Heyet Tahrir el Şam), tarihi ve politik varoluşuyla Ortadoğu'da sınıf mücadelelerinin politik çehresinin ayırıcı bir fenomenidir. HTŞ'nin bir örgüt, parti, tarikat, politik askeri teşkilat olarak analizi ancak onu emperyalist küreselleşme döneminin Ortadoğu’da meydana getirdiği siyasi koşullar içerisinde oluşmuş bir özne olarak değerlendirmekle gerçekleştirilebilir. Zira HTŞ dar anlamda bir örgüt değil, iktidarı hedefleyen ve iktidara hazırlanan, ideolojik temelleri de olan askeri politik bir cephe kompleksidir. Şimdi de Suriye’de iktidardadır. İdlib’de kendini var edişi ve iktidarlaşmasında, keza Bass rejiminden iktidarı devralışında ABD öncülüğünde Batılı emperyalistlerle ilişkileri önemli bir yerde durmaktadır, bu süreçlerin temel bir şekillendiricisidir.
Esad ailesinin Şam'ı terk etmesi ve Baasçı egemen sermaye sınıfının iktidarı devretmesiyle bozulan üç odaklı (İdlib'de politik islamcı geçici hükümet, Baasçı Esad rejimi, Kuzey ve Doğu Suriye'de özerk yönetim) denge koşullarında yeni Suriye'nin yapısal siyasi nitelikleri, iktidar ve yönetim modeli çatışma ve müzakere kıskacında oluşuyor. Suriye düğümü çözüm yoluna sokuldu, fakat kriz aşılmış değil. HTŞ-Golani ise "çözüm"ün merkezinde duruyor.
HTŞ Tarihinin Dönüm Noktaları
1. Dönem: El Kaide Hizbi Olarak Jabhat El Nusra
HTŞ'nin tarihi, lideri Golani'nin şahsi siyasi tarihi ile özdeştir ve kökleri ABD'nin Irak işgaline karşı mücadeleye dayanır. Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da büyüyen Golani (Ahmet el Şara), Suriyeli toprak ağası bir ailenin çocuğu olarak ikinci intifadanın siyonist İsrail tarafından sınırsız devlet terörüyle bastırılması koşullarında, 11 Eylül'ün şok etkisi altında politize oldu. ABD'nin Irak işgaline karşı El Kaide saflarında savaşa katılan Golani, Camp Bucca ve Ebu Gureyb hapishanelerinde beş yıl tutuklu kaldı. DAİŞ'in lideri Bağdadi ile tanışıklığı hapishane yıllarına dayanır.
2011'de serbest bırakılan Golani, patlak veren Suriye iç savaşına müdahale etmek üzere El Kaide'nin El Nusra Cephesi’ni kurdu ve Baasçı Esad rejimine karşı savaşa katıldı. El Nusra 2011'den 2016'ya kadar El Kaide'nin Suriye kolu/hizbi olarak faaliyet gösterdi. El Kaide’nin emiri Zawahiri'ye bağlılığını ifade eden Golani, onun uluslararası ilişkilerinden ve lojistik altyapısından, olanaklarından yararlandı.
Bağdadi liderliğindeki DAİŞ'e yedeklenmeyi reddeden El Nusra Cephesi, Doğu Suriye'de DAİŞ'in etkisini kırmak için bir politik islamcı askeri koalisyonun kuruluşuna öncülük yaptı. Anti-ABD'ci unsurları barındıran DAİŞ panislamist-cihatçı programıyla Esad rejiminin yıkılmasını öncelemeyerek Irak, Suriye ve bölgede halifeliğini ilan etmek ve geliştirmek için Rojava ve Başûr'da Kürt halkının statüsüne saldırmayı esas alınca, HTŞ stratejik yönelimi gereği Batı'da, İdlib bölgesinde konumlandı.
Rusya'nın Suriye iç savaşına müdahalesiyle gerici Baasçı Esad rejiminin ömrü uzayınca ve Suriye krizi düğümlenince, uzun vadeli bir plan oluşturma zorunluluğu doğdu. Batılı emperyalistlerin "ılımlı silahlı muhalefete dayanarak rejim değişikliği" stratejisine uygun bir yeniden yapılanma bu koşullar altında gündeme geldi. ABD emperyalizminin ve Türk burjuva devletinin doğrudan yönlendirmesiyle kurulan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile uyumlu hareket eden El Nusra Cephesi, 2013'te CIA'nin yönettiği Operation Timber Sycamore kapsamında askeri ve lojistik bakımdan desteklendi. Bu operasyon, 1980'lerin başında Taliban ve El Kaide'nin kuruluşu sürecinde sunulan destekle kıyaslanabilecek bir genişlikteydi.
Rakka merkezli DAİŞ, savaşı Başûr ve Irak'a yayınca, ABD/Batılı emperyalistler ve bölgenin gerici devletleri için de ciddi bir tehlikeye dönüştü. El Nusra Cephesi ve "ılımlı silahlı politik islamcı kuvvetler" İdlib'de, yani Batı-Merkez Suriye'de Türk burjuva devletinin ve Batılı emperyalistlerin şemsiyesi altında hareket ederlerken, DAİŞ'e karşı mücadele önceliği ABD'yi Rojava devrimi ve onun askeri kuvveti YPG-YPJ'yle taktik askeri ilişkiye yönlendirdi. Erdoğan liderliğindeki faşist sömürgecilikse, Rojava devriminin kazanımları ve Kürt ulusal statüsüne karşı stratejik saldırı kararı gereği DAİŞ'i desteklemeye devam etti.
2. Dönem (2016-2020): Yeniden Yapılandırma
2016 yılında El Nusra Cephesi bir yeniden yapılandırma sürecine girdi. HTŞ, yani Şam'ın Kurtuluşu Heyeti, adında da geçtiği üzere Şam'ı Esad rejiminden "kurtarma"yı öne çekti. Bu yeniden yapılandırmanın ilk adımı olarak Temmuz 2016'da El Nusra Cephesi adını Şam'ın Fethi Cephesi olarak değiştirdi. Ocak 2017'de Harakat Nour al-Din al-Zinki, Liwa al-Haq, Jaysh al-Sunna ve Jabhat Ansar al-Din gibi politik islamcı örgütlerle birleşerek HTŞ kuruldu. HTŞ'nin kuruluşu El Kaide'yle resmi kopuşa denk düşüyordu.
El Kaide'nin lideri Zawahiri o dönem HTŞ'nin kuruluşunun "anlaşmanın ihlali" olduğunu, "birlik olarak aradıklarını elde edemeyeceklerini" ve liderlik tarafından asla onaylanmayacağını belirtti. HTŞ El Kaide dahil hiçbir parti ve örgütle, uluslararası kuruluşla ilişkilerinin olmadığını açıkladı ve İdlib bölgesinde El Kaidelileri tutukladı. Bu "görünür kopuş"un arkasında El Kaide ile ilişkiler sürdü. HTŞ, El Kaide'nin Suriye'deki bütün olanaklarını, ilişkilerini, siyasi etkisi ve gücünü, lojistik ve askeri kapasitesini "içerdi" ve diplomasiyle siyasette "aştı".
Suriye ile sınırlı politik program HTŞ'nin varoluş zeminidir. Bu, a) küresel cihat hedefinden vazgeçiş, Esad rejiminin yıkılmasının hedeflenmesi, b) başta İsrail, TC, Suudi Arabistan, Katar ve gerici işbirlikçi Arap ülkeleriyle siyasi uyum, c) Şii ekseninin kırılmasının öncelenmesi, "içte" Şii milislerinin etkisinin kırılması anlamına geliyordu.
HTŞ askeri taktiğini de bu hedeflere göre şekillendirdi. Ağustos 2018'e kadar tamamlanması öngörülen ilk aşamada "İran milislerinin ve militanlarının Dua ve Kafriya kentlerinden temizlenmesi" hedeflendi. İkinci aşama "istikrarsızlık" yaratan DAİŞ'e karşı bir kampanya içeriyordu. Üçüncü aşama ise Kuzey Suriye'de gücün sağlamlaştırılmasını, teritoryal üstünlüğün sağlanmasını ve savunulmasını kapsıyordu. Suriye'deki politik islamcı yapı ve örgütlerin bir "sıkı cephe"de birleştirmesi ve Esad rejimiyle "sıfır müzakere" politikası ise politik yönelimin belirleyici halkalarıydı.
Rusya 2018'de TC'yle Astana ekseninde yaptığı anlaşmayla birlikte İdlib'i "askersizleşmiş" bölge olarak kabul etse de, savaş 2020'ye dek sürdü. TC'nin Efrîn'i işgaliyle Türkiye'den İdlib'e açılan yeni koridorla birlikte HTŞ'nin Batılı emperyalizmle ilişkileri de gelişti, politik islamcı çetelerin Suriye'ye ve dünyaya giriş-çıkışı sağlandı. Türkiye ve Bakur Kürdistan'ın Antep merkezli sınır kentleri Suriyeli "muhaliflerin" cephe gerisi olarak işlev kazandı.
2017'den başlayarak HTŞ, başkaca politik islamcı kuvvetlerle birlikte, İdlib'de Suriye Kurtuluş Hükümeti'ni kurdu. Golani'nin başkanlığında on bir bakanla kurulan Kurtuluş Hükümeti başta TC, Suudi Arabistan ve Katar gelmek üzere gerici bölge devletleriyle diplomatik ilişkilerini bu temelde yeniden yapılandırdı.
Batılı emperyalistler ilişkilerinde ikili bir politika izlediler. Bir taraftan HTŞ El Kaide bağlantılı bir örgüt olarak halklara uyguladığı politik islamcı faşist katliamlardan ötürü "terör" yaftasından kurtulamazken, diğer taraftan İdlib'de hem doğrudan TC üzerinden ama hem de medya, STK'lar ve istihbarat-bürokrasi ağları aracılığıyla HTŞ'yi "kötünün iyisi" iktidar adayı olarak meşrulaştırdılar.
The Greyzone tarafından sızdırılan belgeler, İngiliz istihbarat servisinin ve askeriyenin politik islamcı faşist kuvvetlerle ilişkilerinin bu yeniden yapılandırma döneminde boyutlandığını gösteriyor. Buna göre, 2016'da Ürdün'de gizli bir askeri üste "ılımlı muhalefet"e askeri eğitimler sağlanmış.
3. Dönem: "Meşrulaştırma Kampanyası" Ve İktidara Hazırlık
2020'den itibaren Batılı emperyalistler, think-tank'ler aracılığıyla Golani/HTŞ'yi "meşrulaştırma" kampanyası başlattılar. PBS Frontline muhabiri Martin Smith 2021'de İdlib'de Golani'yle geniş çaplı bir röportaj yapıp vizyonunu "The Jihadist" başlığıyla dünyaya yaymıştı. Röportajda İdlib'in Avrupa ve ABD'nin güvenliğini tehdit etmediği belirtiliyordu. Kampanyanın ana yürütücüsü olan International Crisis Group (ICG) Ocak 2020'de "Golani ile dört saatlik bir görüşme" gerçekleştirdiğini ve onun "yeni bir adam" olduğunu açıkladı.
İlişkileri sürdüren ICG'yi ve "meşrulaştırma kampanyası"nı destekleyen bir başka grup İsrail tarafından arkalanan Newslines Institute idi. Bu enstitüden Elizabeth Tsurkov, politik islamcı kuvvetlerle İsrail arasında ilişkileri sürdüren isimlerden. Tsurkov, 2023 yılında Irak'ta Şii milisler tarafından gözaltına alınmış ve halen esir olarak tutuluyor. Gerici işbirlikçi Arap devletlerinin kurduğu Brookings Doha Center and Middle East Institute gibi kuruluşlara çalışan Charles Lister, NATO'nun de facto think-tank'i Atlantic Council'in 2018'de düzenlenen bir panelinde El Kaide için "etkin ve sonuç alıcı", Golani için de "Che Guevara'nın İslam versiyonu" yakıştırmalarını yaptı.
ABD'nin eski Suriye özel temsilcisi James Jeffrey Martin Smith'e verdiği röportajda, HTŞ için "İdlib için çeşitli seçenekler arasında en az kötü olanı, İdlib Suriye'nin en önemli yerlerinden biri ve Ortadoğu'nun en önemli yerlerinden biri" değerlendirmelerini yapmıştı. Jeffrey, siyonist saldırgan ve İran'a karşı daha savaşçı eğilimin temsilcisi olarak, TC'yle ve Suriye'de de HTŞ'yle ilişkilerini bu temelde geliştirdi. Mart 2020'de Jeffrey ve ABD'nin BM elçisi Kelly Craft Türkiye-Suriye sınırında Batılı emperyalistler tarafından kurulan White Helmets (Beyaz Kasklılar) ile poz vermiş, Türkiye'nin İdlib politikasına Washington'un desteğini açıklamıştı.
White Helmets ile İdlib bölgesine lojistik, mali ve askeri desteğini yoğunlaştıran Batılı emperyalistler, HTŞ'nin Suriye Kurtuluş Hükümeti’nin lojistik ve mali altyapısını geliştirdiler. "Özgür Suriye Polisi" "muhalifler"in egemen olduğu bölgelerde ortaklaştırıldı.
Erdoğan’ın sömürgeci faşist saray iktidarının doğrudan güdümünde kurulan Suriye Milli Ordusu (SMO), 2017'den sonra TSK ile ortak komutanlık tarafından yönetilmesi, Suriye'de esasen işgal edilen topraklarda faal olması, TC'nin işgalci-yayılmacı askeri planlarının piyonu niteliği taşıması, bu sınırlı ve geçici varoluş tarzı nedeniyle alternatif bir iktidar odağı olarak gelişemedi, "işgalci" konumunu aşamadı. İsrail ve Batılı emperyalistler de, TC güdümlü SMO'yu ve onun politik kolu İstanbul merkezli Ulusal Geçici Hükümet’i tanısalar da, HTŞ'yi "makul" bir iktidar alternatifi olarak esas aldılar.
***
Anlaşılacağı üzere HTŞ, bir El Kaide hizbinden başlayıp "Kurtuluş Hükümeti" içerisindeki "meşruiyet dönemi"ne varana kadar bütün tarihi boyunca, Batılı emperyalistler, İsrail ve Suudi Arabistan başta gelmek üzere işbirlikçi Arap devletleri tarafından "kötünün iyisi" kabul edildi, HTŞ de kendisini bu temelde "yapılandırdı". İdlib'de TC ve NATO şemsiyesi altında yaşadı.
Baasçı Esad rejiminin yıkılması zemininde varlığı kabul edilen ve mevcut siyasi denklem içerisinde Suriye’de emperyalistlerle asgari uyumla iktidarını sürdürebilecek bir burjuva güç olarak HTŞ, "Arap" olması itibarıyla da alternatif seçenekler arasında en "makulü" idi. Zira işbirlikçi Arap sermayesinin iktidarını güvenceleyecek, Suriye’nin bütününe egemen olacak siyasi güç öncelikle Arap olmalıydı.
HTŞ, program ve çıkarları ile bir siyasi güç olarak, kuşkusuz ki bir iradedir. Şam yürüyüşüne kadar emperyalistlerle dolaylı, gerici bölge devletleriyle dolaysız ilişkileri onu kimsenin vekili yapmaz. Çatışma ve müzakere kıskacında oluşan yeni denklemde Batılı emperyalizmle maksimum uyum ve çatışmasızlık yoluyla iktidarını sağlamlaştırmaya çalışan HTŞ, kendi Suriye programını uygulamak için yol arıyor. Bütün dezavantajlarına rağmen cihatçı-tekçi bir Suriye’nin öncüsü olarak konumlanıyor.
HTŞ'nin İdlib-Şam Yürüyüşünün İtici Kuvvetleri
Suriye'de Baasçı Esad rejiminin yıkılmasında neden HTŞ'nin öncüleştiği sorusunu bu bağlamda yeniden sormakta fayda var.
HTŞ'nin İdlib-Şam yürüyüşü ve Baasçı Esad rejiminin iktidardan düşüşünün itici kuvvetleri, her şeyden önce 7 Ekim'den sonra bölgede ortaya çıkan siyasi çehrede oluştu.
Ukrayna savaşıyla birlikte belirginleşen emperyalist dünya savaşı alametleri, Rusya Federasyonu'nun askeri ve siyasi yönelimini Doğu Avrupa'ya çekti. Suriye düğümü ve Baasçı Esad rejimi Rus emperyalizminin giderek yüküne dönüştü. Zira hem iktisadi hem de sosyal anlamda Esad rejiminin iktidarı artık bir kabuktan ibaretti.
Birinci Trump döneminde Netanyahu iktidarı Yeni Yüzyıl Antlaşması kapsamında başkenti Kudüs'e taşıma girişimiyle yeni siyonist saldırganlığı başlattı. Soykırımcı, ırkçı, faşist Netanyahu iktidarının Filistin direnişini kalıcı olarak kırmak, sömürgeci işgali ebedi kılmak hedefleriyle başlattığı stratejik saldırıya Filistin direniş güçleri 7 Ekim'de Aksa Tufanı hamlesiyle karşılık verdiler. Siyonist İsrail ABD/Batılı emperyalistlerin ve gerici işbirlikçi Arap devletlerinin desteğiyle saldırganlığını bölgesel bir savaşa varacak şekilde genişletti. Gazze'de soykırım/tehcir, Batı Şeria'da direnişçi güçlerin tasfiyesi ve teslimiyet, Lübnan'da Hizbullah'ın iradesinin kırılması ve Lübnan'ın teslimiyeti ya da işgali, toplamda İsrail ve Batılı emperyalizm bakımından bir tehdit ve engel teşkil eden Şii ekseninin tasfiyesi, yani Yemen'de Husilerin direnişinin kırılması, Suriye'de Baas rejiminin yıkılması, Irak'ta Şii milislerinin ve siyasi etkilerinin tasfiyesi ve nihayetinde İran'ın kuşatılması ve gerici molla rejiminin yıkılması hedeflerini gerçekleştirmek için savaşı "limitine dek vardırma" kararlılığında. Siyonist işgalin "ebedi" kılınması için Lübnan, Suriye, Filistin ve Ürdün sınırları içerisindeki Golan Tepeleri’nin işgali stratejiktir. İsrail'in "dördüncü savaş cephesi" olarak tanımladığı Suriye’deki işgal bu işgalin meşrulaştırılmasını da içermektedir. İsrail'in su kaynaklarının üçte birine sahip bu bölge siyonist devlet tarafından 1967 savaşında işgal edilmiş, 1981 kışında bu işgale tek taraflı resmiyet kazandırılmış ve 2019'da bu resmiyet Trump ABD'si tarafından da kabul edilmişti.
Rusya'nın Ukrayna savaşına askeri ve politik dikkat yığınağı, Batılı emperyalistlerin ağırlaşan ambargosuyla İran'ın derinleşen iktisadi açmazları ve zayıflayan etkisi, Lübnan Hizbullahı'nın askeri açıdan zayıflaması ve bundan dolayı Suriye'deki gücünü büyük oranda çekmesi, Esad rejimini ayakta tutan dış unsurların erimesi ve İsrail'in süreğen saldırıları Suriye’deki çöküşün koşullarını oluşturdu. Rus emperyalizminin yönlendirmesiyle ülkeden ayrılan Esad ailesinin iktidarı resmen bırakması, Trump'un seçimine denk gelerek belirginleşen Suriye ve Ukrayna'da "uzlaşmalı çözüm" ve rekabet sahasını Batı Asya'ya çekme yöneliminin ilk pratik karşılığı oldu.
Belirgin şekilde ABD ve Batılı emperyalistlerin, İsrail'in rengini taşıyan bu yeni konjonktürde, çıkarlar kesiştiğinden, TC'nin de kabul ettiği kuvvet HTŞ'dir. HTŞ'nin öncelikleri Batılı emperyalistlerle ortaktır. Şam yürüyüşü sonrası geniş çaplı İsrail/NATO bombardımanıyla Suriye'nin dişleri iyice sökülürken, bu ortaklık bağımlılığa doğru evrilmektedir.
Hasılı, HTŞ uzun yıllardır bu yürüyüşe hazırlanmıştı. Kendi özgün varlıklarını korumakla birlikte politik islamcı çete ve örgütlere "öncülüğünü" kabul ettirmişti.
Savaşın başından beri hem askeri ve politik, hem de ideolojik olarak Şii eksenine karşı konumlanan, Suriye'yi Batılı emperyalizmin sınırsız bir sömürü pazarına dönüştürmede en küçük bir tereddüt göstermeyen, başta İsrail, gerici işbirlikçi Arap devletleri ve TC'yle uyumda kendini ispatlamış HTŞ ve Golani'nin iktidara erişmesi ve "terör örgütü" nitelendirmelerine rağmen "kabul edilmesi" bundandır.
İktidara geldikten sonra ilk ziyaretini Suudi Arabistan'a gerçekleştiren Golani aynı zamanda –önceki eğiliminin bir devamı olarak– Şii eksenine karşı konumlanışta Suudi Arabistan’ı ve Arap Birliği'ni esas alacağını, Suriye'nin yeniden inşasında da pazarını öncelikle işbirlikçi Arap sermayesine açacağını gösterdi. TC'yle ilişkileri göz önünde bulundurulduğunda pazar paylaşılsa, yani Kuzey Suriye'de işbirlikçi Türk sermaye sınıfına pay verilse bile, esas eksen Arap Birliği’dir.
İktidardaki HTŞ
HTŞ bugün iktidardır.
HTŞ politik islamcı ve faşist bir harekettir ve iktidar programı da bu doğrultuda şekillenmiştir. HTŞ'nin programının yeni Suriye'ye, kurulmak istenen Suriye "Arap" Cumhuriyeti'ne ne kadar uyarlanabileceği şimdiden kestirilemez.
DSG'den Mazlum Abdi'yle imzalanan mutabakat yerli yerinde dururken Golani öncülüğünde yeni Suriye'nin geçici anayasası İdlib modelinin Suriye'ye uygulanmasıdır. "Arap" ve "şeriatçı"dır.
HTŞ Suriye iç savaşı sırasında İdlib'de oluşturduğu iktidar modelini emperyalistlerin onayı ve denetimi altında "Şam'a taşıdı". Kırmızı bültenle aranan cihatçıların tuğgeneral ve albay rütbeleriyle komutanlık görevlerine atandığı, İdlib’de zina suçlamasıyla bir kadına ölüm cezası vererek infazını halka açık bir şekilde gerçekleştiren El Kaide ve IŞİD kökenli bir militanın Muhaberat'ı yönettiği, müfredatın selefi-tekfirci bir anlayışla değiştirildiği ve eğitim bakanı olarak bu ideolojiye sahip birinin görevlendirildiği, Şii ve Alevilere karşı mezhepçi nefret söylemleriyle konuşmalar yapan hatiplerin cami minberlerine çıkarıldığı bir siyasi süreç yürürlükte. Eski Baasçı kadro ve askerler bahane edilerek gerçekleştirilen Alevi soykırım girişimi de bu sürecin bir parçası.
HTŞ sosyal ve ulusal anlamda henüz egemen değildir. Onun iktidarının sosyal zemini henüz pekişmemiştir. Dolayısıyla o henüz politik-askeri bir komplekstir. Golani askeri üniformayı kravatlı takımla değiştirmiş olsa da, iktidar bir politik-askeri teşkilat olarak HTŞ ve müttefiklerindedir. Golani'nin egemenliğini ve yeni hükümeti kabul eden politik islamcı yapılar –ki buna SMO da dahil– "özerkliklerini" henüz koruyorlar. İç çelişkiler ve farklı yönelimler, İslam ve şeriat yorumunda farklılıklar var. Bilindiği üzere İdlib-Şam yürüyüşünde, Halep'te "ganimet paylaşımı" nedeniyle SMO'nun kimi liderleri dahi HTŞ tarafından tutuklanmıştı. Politik islamcı yapıların hepsi de sürece dahildir. Oluşan yeni zeminde HTŞ ve Golani etrafında birleşen bu politik islamcı güçlerin geleceği de belirsiz. İttifakı şu an bir arada tutan, Ulusal Diyalog Konferansı'yla oluşturulan yeni hükümetteki paylar ve geçici anayasada ifade edilen şeriatçı-cihatçı ideolojik prensiplerdir.
Erdoğan’ın faşist şeflik rejiminin güdümündeki SMO'dan farklı olarak "ulusal", yani Suriye'nin bütününü kapsayan bir "çözüm" öne süren HTŞ, DSG'yle ilişkilerini de bu temelde kurdu. ABD'nin bölgedeki varlığını da dikkate alarak DSG'yi "ulusal" bir güç olarak kabul etmesi, diğer ulusal ve inançsal toplulukları Suriye'nin "iç sorunu" olarak değerlendirmesi yeni değil, İdlib dönemine dayanıyor. Bu, HTŞ bakımından Kürtlerin ve Dürzilerin statü talepleri karşısında bir etkileşim zemini sunuyor. Tabii ki burada da belirleyici ve yönlendirici kuvvet bugün Batılı emperyalistlerin çıkarlarıdır.
Suriye düğümü çözüm yoluna sokuldu, fakat kriz sürüyor. Bugün (genel bir seçimin dört yıl içerisinde gerçekleştirileceğini söyleyerek) uzun yıllara yayılan bir "geçiş süreci" ilan eden Golani kuşkusuz bu sürecin merkezinde duruyor. Fakat çatışma ve müzakere kıskacında, Kürtler, Dürziler ve Nusayriler başta gelmek üzere farklı güçler de birer iradedir, sürecin parçasıdır. Kuşkusuz inisiyatifin ağırlığı ABD ve Batılı emperyalistlerdedir, yeni oluşan denklem de İsrail ve gerici işbirlikçi Arap devletlerinin lehinedir. Bir tarafta HTŞ iktidarı tanınır, ona uluslararası meşruiyet sağlanır ve yeni rejimin temel kodlarında "öncü" pozisyon verilirken, DSG'nin varlığı, Dürzilerin ve Alevilerin demokratik talepleri de emperyalistler tarafından kendi çıkarları doğrultusunda "işlevlendiriliyor". Sömürgeci faşist Türk burjuva devleti ise, hem dolaysız olarak SMO eliyle, hem de HTŞ ve yeni hükümetle diplomatik, askeri ve ekonomik ilişkileri sayesinde, başta DSG'nin statüsünün tasfiyesi olmak üzere Suriye'de sürece dahildir.
DAİŞ de bu yeni koşullarda "ılımlı" politik islamcılığa alternatif "radikal" programı ve örgütlülüğüyle yeniden canlanabilir. Bugün teritoryal bakımdan etkisiz görünse de, iktidardaki politik islamcı faşist koalisyonun ve TC'nin etkisiyle Irak ve İran'a yayılacak çatışma ve savaş tehlikesi altında pekala güçlenebilir. Dolayısıyla, DAİŞ kadar "DAİŞ'e karşı mücadele" de sürecin parçasıdır. Örneğin, ABD'nin TC lehine Suriye'den çekilmesi hesabıyla TC öncülüğünde bir DAİŞ karşıtı koalisyonun kurulması Türk burjuva devletinin kendi çıkarları doğrultusunda geliştirdiği bir inisiyatiftir.
Kuşku yok ki, Ahmet el Şara (Golani) kişiliği burada kritik bir yerde duruyor. Zira tek tek politik islamcı yapıların da, TC, İsrail ve bölge gerici devletlerinin de üzerinde anlaştıkları temel figür odur. "Meşrulaştırılan" her şeyden önce Golani kişiliğidir. DSG ve yeni Suriye hükümeti arasındaki müzakere süreci de Golani'nin cumhurbaşkanı olarak kabulüyle mümkün oldu.
Baasçı Arap sermayesinin iktidarı yıkıldı. Fakat onun iktisadi gücü zaten Sezar Yasaları ve ağır ekonomik ambargoyla zayıflatılmıştı. Suriye'nin yerüstü ve yeraltı kaynakları bir nevi "geçiş ve savaş koşulları"nın konusuydu. İdlib'de dışa bağımlı bir pazar oluşmakla birlikte, HTŞ esasta politik islamcı karakterde orta burjuvaziye ve kentin küçük burjuva tabakalarına dayanmaktaydı. İç savaş koşullarında Golani, iktisadi kategorilerden özerk bir politik figür olarak gelişti. Suriye'nin egemen sermaye sınıfının iktidarı kaybettiği, işçi sınıfı ve ezilenlerin ise Suriye'de yeni bir iktidarı kuramadıkları koşullarda, politik islamcı faşist bir teşkilatın lideri olmaktan "Suriye'nin birleştirici lideri" olmaya sıçradı.
Marx'ın 18 Brumaire'indeki tarih-siyaset analizine dayanarak Mussolini faşizminin kurucu aşamasını değerlendiren Gramsci, burjuva düzeni bir felakete doğru sürükleyen bunalım koşullarında tüm toplumsal sınıflar üzerinde hakimiyet kuran geçici bir iktidar, burjuva düzenin bunalımına çözüm bulma girişimi olarak gerici "sezarizm"i tanımladı.
Golani de bu bakımdan bir nevi Sezar'dır. Batılı emperyalistlere ve bölgenin gerici işbirlikçi sermaye sınıflarına bağımlı bir gelişme içerisinde ardındaki sermaye sınıfını palazlandıracak ve yeniden inşada belirginleşmesi muhtemel Suriye mali oligarşisinin sözcülüğünü yapacaktır. Suriye'yi Batılı emperyalistler ve dünya tekelleri için güvenilir bir pazar haline getirmek, mali ekonomik sömürge olarak düzenlemek onun başat görevidir. "Bir nevi Sezar'dır", çünkü bunalım onu "kurucu başkan" yapmıştır, ama hükümdar değildir.
İçerisinde bulunduğu bütün ilişkiler çelişkilidir ve bunların bir bölümü uzlaşma içermez, Suriye'nin geleceğiyle ilgili şeriatçı-cihatçı programının sosyal ve siyasal zemini zayıftır. İki karşıt program koşullarında dayandığı politik islamcı faşist koalisyon kırılgandır. Batılı emperyalistler HTŞ iktidarını bir taraftan tanırlarken, diğer taraftan bütün cephelerde sınırlandırmaktalar. HTŞ iktidarını kabul eden ile onu teşhir eden, Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin "haklarını savunan", "demokrasi" isteyen kuvvetler aynıdır. Tersinden DSG'yi, Dürzileri, Alevileri ve halkları kendilerine bağımlı kılmak için politik islamcı, faşist ve soykırımcı HTŞ'yi bir tehdit olarak kullanan da aynı güçlerdir. Golani’nin İsrail işgali karşısındaki sessizliği bu güçsüzlüğün, alçak işbirlikçiliğin en berrak örneğidir. Yeni durum Suriye’de ve bölgede yeni bir kaosun, saflaşmanın, iç savaşın ve emperyalist nüfuz mücadelesinin toprağını gübreleyecektir.
HTŞ bu bunalımın ve "geçiş dönemi"nin bir iktidarıdır.
Onun tarihi ve iktidarı bir kez daha göstermiştir ki, emperyalistler ve bölge gerici devletleri kendi çıkarları ve stratejik yönelimleri doğrultusunda hareket etmeleri koşuluyla "terörist"leri, politik islamcı faşist örgüt ve teşkilatları destekler ve iktidarlarını tanırlar. Politik özgürlük veya siyasal demokrasi emperyalistler için bir ölçüt değildir. Terör nitelendirmesi de ancak bir tehdit ve baskı unsurudur.
HTŞ/Golani yeni Suriye’yi kurmaktan, onun nitelik özelliklerini belirlemekten henüz uzak. İsrail, her fırsatta HTŞ iktidarını kuşatırken, TC’nin Suriye’deki etkisini kırmaya dönük askeri ve siyasi hamleler yapıyor. Golani, kurduğu son kabinede ezilen halklardan ve inançlardan birer kişiye ve bir kadına yer vererek, kapsayıcı/çoğulcu bir görüntü oluşturmaya çalışıyor. Böylece halkların kolektif demokratik taleplerini eritmek, başta siyonist İsrail gelmek üzere Batılı emperyalistlerce kabul edilebilir bir kalıcı iktidar oluşturmak istiyor. Her şeyden önce de zaman kazanmaya bakıyor.
HTŞ programı ve özgün çıkarları doğrultusunda tekçi ve şeriatçı bir rejim kurmak için yol arıyor. Bugünkü durumu ve zayıflıkları onu Batılı emperyalistler, siyonist İsrail ve bölge gerici devletleri karşısında taviz vermeye, "şirin gözükmeye" zorluyor, fakat güç biriktirdikçe "özü"nün, yani El Kaide’ci niteliğinin yeniden güz yüzüne çıkması kuvvetle muhtemeldir. Dolayısıyla bir tarafta DSG’yle ve Dürzilerle müzakereler devam ederken, demokratik muhtevalı güçlerin ve taleplerin tasfiyesine dönük plan ve hamleler de gündemindedir.
Emperyalist Küreselleşmenin Evrim Yolu Olarak Yeni Bir Ortaçağ Karanlığı
HTŞ dönemimizin bir fenomenidir. Gramsci'nin deyimiyle alacakaranlıkta üremiş bir canavardır ve bu dönem onların dönemidir. Batılı emperyalist ülkelerde yeni faşist hareketler, mali ekonomik sömürgelerde ise politik islamcı, faşist kuvvetler, çeteler sermaye düzeninin bitmeyen, derinleşen bunalımını aşmak için tarih sahnesine çıkıyorlar.
Ahmet Metin Koyuncu, emperyalist küreselleşme kapitalizminin gelişme eğilimlerini dikkate alarak, "emperyalist küreselleşmenin evrim yolu olarak yeni bir ortaçağ karanlığı"na dikkat çekiyor, politikada da mafyatik derebeylikleri tipinde yapıların gelişebileceğini ima ediyordu.*
Suriye’ye, HTŞ’nin tarihine ve bugününe bakan, Ortadoğu'da, Afrika'da ve her yerde sermaye düzeninin yarınını görebilir ve tabii ki bu gelecek onunla da sınırlı kalmaz. Emperyalist küreselleşmenin mevcut kesitinde çeteler, politik islamcı faşist teşkilatlar, mafyatik yapılar ve koalisyonlar iktidara gelebilirler ve "tanınabilirler", bunun için emperyalist çıkarlarla uyum yeterlidir.
Irkçı-faşist, politik dinci, soykırımcı, kadın ve LGBTİ+ düşmanı bu yapılar/örgütler ve bunlar içerisinde iktidarlaşanlar bu dönemin öncü fenomenleridir. Fakat tersi de geçerlidir. "Her devrim karşıdevrimi limitine zorlayarak, sonra da onu aşarak gelişir" belirlemesine uygun olarak, HTŞ'nin karşısında Suriye'de politik özgürlük amacıyla ve demokratik bir programla DSG, ezilen halklar ve inançlar, kadınlar var. Ulusal eşitliği, ezilen ulusal toplulukların ve inançların, kadınların demokratik hak ve özgürlüklerini içeren bir özgür Rojava gerçeği, demokratik Suriye ve Ortadoğu programı var ve onun öncüsü DSG bu süreçte kendi yolunu arıyor, devrimci kazanımlarını koruyarak statüsünü resmileştirmek için politikada ve savaşta sürece dahil.
Filistin'de, Lübnan'da direniş sürüyor. Ortadoğu'da, Asya'da ve Afrika'da halkların irili ufaklı ayaklanmaları bastırılamıyor. Avrupa'da yeni faşist hareketlere karşı kitle tepkisi büyüyor, yeni, kitlesel ve militan bir antifaşist hareket gelişiyor.
Emperyalist küreselleşme dönemi ve kapitalizmin varoluşsal krizi bütün insanlığı yeni bir ortaçağ karanlığına sürüklerken, Rojava’nın, direnen halkların ve itiraz eden kitlelerin demokratik ve sosyalist geleceğini hazırlamak, ortaya çıkan yeni bunalımlar, kaos ve savaşlar içerisinde mayalanan yeni kitle hareketlerini geliştirmek ve devrimcileştirmek, emperyalistlerin ve gerici bölge devletlerinin himayesinde doğan gerici, faşist, erkek egemen, politik dinci ve ırkçı hareket ve iktidar modellerine karşı devrimci proletaryayı ve tüm ezilenleri bu karanlıktan çıkartacak devrimci-demokratik programı büyütmek, demokratik ve sosyalist Ortadoğu için direnen halkların birleşik mücadelesini geliştirmek sosyalizmin güncel görevlerinin başında geliyor.
Ortadoğu'da ve dünyada insanlık yol ayrımında: ya yeni bir ortaçağ karanlığı/barbarlığı ya da sosyalizm!
Yararlanılan Kaynaklar
Backgrounder HTS, Center for Strategic and International Studies
Twisting the terrorism narrative, MR Online
How Washington is positioning Syrian Al-Qaeda’s founder as its ‘asset’, MR Online
Leaked files show secret UK Syria project boosted Jolani’s HTS, The Grayzone
Ayman al-Zawahiri, "Let Us Fight Them with a Solid Structure," As-Sahab Media Foundation, released in November 2017; See also SITE Intelligence Group, "AQ Leader Zawahiri Gives First Public Rejection of Nusra Front Split", November 28, 2017, https://news.siteintelgroup.com/Jihadist-News/aq-leader-zawahiri-givesfirst-public-rejection-of-nusra-front-split.html.
"HTS Leader Julani Decries Negotiations with Enemy in Eid Al-Adha Speech, Assures Fighters Will Defend Positions in North", Site Intelligence Group, August 22, 2018, https://ent.siteintelgroup.com/Statements/htsleader-julani-decries-negotiations-with-enemy-in-eid-al-adha-speech-assures-fighters-will-defend-positionsin-north.html.
Dipnot
*Bkz. "Buluşma Notları", Ahmet Metin Koyuncu, Teoride Doğrultu sayı: 9, Kasım-Aralık 2002