Üniversiteli gençlik hareketinin defaatle çağrı yaptığı, CHP yönetimininse tüketim boykotuyla ikame ettiği genel grev doğrultusunda gerçek bir mesafe almak birleşik bir politik merkezle mümkündür. Genel boykotun üniversitelerde sürdürülmesine ve liselere yayılmasına öncülük etme, kepenk ve kontak kapatma eylemlerini gündemleştirme, işçileri ve kamu emekçilerini greve yöneltme, kitlelerin anayolları kesmesinin hazırlığını yapma görevleri, hasılı ezilenlerin birleşik direnişini örgütleme sorumluluğu birleşik politik merkezin omuzlarında olacaktır.
Devamını oku...
Politik İslamcı faşist şeflik rejiminin ve inkarcı sömürgeci yapısıyla devletin iç ve bölgesel nedenlerle zor durumda olduğu; AKP devleti burjuvazisi başta olmak üzere sermaye oligarşisinin ekonomik-mali ihtiyaçlarını ve açgözlülüğünü doyurma zorluklarıyla baş etme imkanlarını genişletememe buhranı yaşadığı; işçilerin, emekçilerin, ezilenlerin sınır tanımaz hale gelen adaletsizlikler, had safhaya varan faşist, sömürgeci, erkek egemen terör ve yoksullaştırma saldırıları nedeniyle için için kaynadığı koşullarda, beklenen, arzulanan tavır PKK’nin ulusal demokratik taleplerde ısrarcı olmasıdır. Türk egemenlerinin "barış" için dört parçada "silahsızlanma", "statüsüzlük" garantisi istemesi karşısında sergilenecek tutum sürecin hangi yönde gelişeceğini belirleyecektir.
Devamını oku...
PKK ile Türk burjuva devleti arasında halen gündemde sıcaklığını koruyan uzlaşma arayışının “bir şekilde” gerçekleştiğini, bir anlaşmaya ulaşıldığını varsayalım. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, bunun Kürt ulusal sorununun çözümü anlamına gelmeyeceğini kuvvetle vurgulayalım. Gündemde olan uzlaşmanın mücadelenin koşullarını değiştireceği de doğrudur. Zaten biz de burada tam olarak uzlaşmanın yeni bir mücadele döneminin başlangıcı olacağını vurgulamak istiyoruz. Bu aynı zamanda, devrimci programın bölgesel Kürt ulusal sorununun bütünde ve parçalarda çözümüne dair temel öngörülerinin güncel ve geçerli olduğu anlamına gelir.
Devamını oku...
Faşist şef Erdoğan’ın Suriye’deki hesapları arasında yeni rejimin politik islamcı nitelikte yapılandırılmasını ve SMO’daki piyonlarının bu yeni rejimde etkin kılınmasını sağlamak, İsrail etkisini ise olabildiğince sınırlandırmak, ülkede yeniden tesis edilecek ordu ve polis güçlerinin eğitilmesi ve donatılmasında rol almak, Fırat’ın her iki yakasında resmi askeri üsler edinmek, hava sahasını Türk burjuva ordusunun savaş uçaklarına tamamen açık tutmak, Doğu Akdeniz’de deniz yetki alanlarının lehte belirleneceği yeni bir anlaşmayı ısıtmak, imar ve inşa yatırımlarından aslan payını Türk sermaye tekellerinin hanesine yazdırmak, havaalanlarının ve limanların işletilmesini, enerji ve iletişim altyapısının kurulmasını üstlenmek gibi siyasi, askeri ve iktisadi pek çok başlık var.
Devamını oku...
Rojava'da “Kürt Ulusal Birliği Kürt Kadınlar Öncülüğünde Gerçekleşiyor” sloganıyla düzenlenen Birinci Kürt Kadın Konferansı sonrası açıklanan sonuç bildirgesi, HTŞ gericiliğine karşı tutum ve kadın devrimi kazanımlarını savunma kararlılığının ortaya konulması adına önemli. Sonuç bildirgesiyle, HTŞ’nin yeni anayasa taslağının kadınların haklarını tamamen reddetmesi karşısında, Kürt kadınlarının tüm Suriyeli kadınlarla birlikte demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşası çabalarına omuz omuza katılmaya hazır oldukları açıklandı. Geçici anayasa reddedilirken, Demokratik Özerk Yönetim projesinin Suriye’deki tüm sorun ve krizlerin çözümünde en uygun model olduğu belirtildi.
Devamını oku...
Anlaşılacağı üzere HTŞ, bir El Kaide hizbinden başlayıp "Kurtuluş Hükümeti" içerisindeki "meşruiyet dönemi"ne varana kadar bütün tarihi boyunca, Batılı emperyalistler, İsrail ve Suudi Arabistan başta gelmek üzere işbirlikçi Arap devletleri tarafından "kötünün iyisi" kabul edildi, HTŞ de kendisini bu temelde "yapılandırdı". İdlib'de TC ve NATO şemsiyesi altında yaşadı. Baasçı Esad rejiminin yıkılması zemininde varlığı kabul edilen ve mevcut siyasi denklem içerisinde Suriye’de emperyalistlerle asgari uyumla iktidarını sürdürebilecek bir burjuva güç olarak HTŞ, "Arap" olması itibarıyla da alternatif seçenekler arasında en "makulü" idi.
Devamını oku...
Ebu Zer “Kenz ayetleri” diye bilinen, altın ve gümüşü halk için harcamak yerine biriktirenleri cehennem azabının beklediğini söyleyen Kur’an ayetlerini tekrarlamaya bayılırdı. Parayla ilgili her şeyden nefret ediyordu. Muaviye saray yaptırırken, o kendisine bağlanmış maaşı Bizans’a karşı savaşacak askerler için at beslemeye harcıyordu. Muaviye onun altın biriktirdiğini ispatlamak için bir gece evine bir kese altın gönderip sabahında adamları aracılığıyla altınları geri istediğinde, hiçbir şey yoktur Ebu Zer’de, gece hepsini yoksullara dağıtmıştır. Onu satın almak mümkün değildir kısacası.
Devamını oku...
Savaşı yürüten sınıfların elde etmek istedikleri amaçları vardır. Savaşa yol açan politikaları şekillendiren de bu amaçlardır. O savaşta hangi sınıf hangi amaçlar ile savaşmaktadır? Lenin’in güçlü bir tarzda sorduğu savaşta “tehlikede olan ne?”, yani “fırtınanın neyin üzerinde koptuğu” sorusunu Marksist analiz açıklığa kavuşturmalıdır.
Devamını oku...
Günümüzün emperyalist küreselleşme dünyasındaki belli başlı olayların yeni bir dünya savaşına dair çeşitli tartışmalar doğurmasında şaşılacak bir yan yok. Zira genel bir emperyalist paylaşım savaşının alametleri gitgide artıyor. Fakat 3. Dünya Savaşı’nın yaşanmakta oluşu ile yaklaşmakta oluşu arasındaki ayrım basit bir analiz farklılığına indirgenemez. 3. Dünya Savaşı, malum, tarihsel önemde devasa bir olaydır, bütün güncel ve dönemsel toplumsal ve siyasal koşullarda değişim anlamına gelir, eğer politik özne olunacaksa strateji ve taktiklerde, mücadele ve örgüt biçimlerinde buna uygun büyük değişiklikler gerçekleştirmeyi gerektirir. Yani, politik varoluşu bireysellikle sınırlı entelektüeller bir yana, 3. Dünya Savaşı sürüyor görüşünün örgütlü sahipleri açısından, bu görüşün politik konumlanışta bir karşılığı olması gerekir.
Devamını oku...
Lenin’i takip eden herhangi bir komünist, devletin geleceği, sınırlarının durumu hakkında burjuva grupların çıkarlarıyla örtüşen bir kaygıya düşmez. Savaşı yürüten burjuva yönetimin iktidarının yıkılması, proletaryanın devrimci iktidarının kurulması için mücadele eder. Bu ulusal veya “yurtsever” bir savaş değil, sınıf savaşımıdır. TC yıkılmalıdır. “Eski haliyle” bilinen Türkiye’nin ötesidir bu.
Devamını oku...
Emperyalist sömürge ve işgal savaşları erkek egemenliğiyle bütünleşiktir. Nüfus üretimi ve denetimi politikasının başatlığı yoğun biçimde heteroseksizmi üretir. Savaş dönemi ve sonrası, heteroseksizm dahil bütün cinsel baskı ve sömürü biçimleri, cinsel işkence ve şiddet normalleştirilir. Politikanın zor araçlarıyla sürdürüldüğü savaşta, kadını köleleştirme politikasında da zor ve şiddet aygıtları yoğun biçimde kullanılır.
Devamını oku...
Devrimin güncelliğine bağlı olan Lenin, günlük devrimci faaliyetin “en küçük” ve “en önemsiz” görülebilecek işlerinden en önemli ve en kritik devrimci görevlere kadar her anı stratejik zaferin elde edilmesi görüş açısıyla ele alır. İnatçı ısrarı, bükülmez iradesi ve kararlılığı buradan beslenir. Amaç açıklığı en belirgin özelliklerinden biridir.
Devamını oku...
Hemen her tarihsel devrim gibi İslam da tedrici ilerlemeyi öngören, köklü değişimlerden kaçınan, Hz. Muhammed liderliğinde bir hareketti ve peygamberin vefatı ardından esaslı bir kırılmaya uğrayarak devrimci özelliğini yitirdi. Halk ondan sonra, dine kendi özlemlerini içerdi. Devrimin özü muhayyel bir karakter kazanırken, zaman zaman girişilen ve sonu genellikle kitlesel kıyıma varan zulümle yanıtlanan özgürlükçü isyanlar, merkezine devrimin kurucu unsurlarına atıfları aldı. Bazı isyanlarda bayraklara “Mülk Allah’ındır” yazıldı. Ancak o çizgi hakim olamadı.
Devamını oku...
Lenin önderliğindeki 3. Enternasyonal, Komünist Manifesto’nun “Dünyanın bütün işçileri, birleşin” şiarına “ezilen bütün halkları” vurgusunu ekledi. Böylelikle ulusal mücadeleyi sınıf mücadelesinin bir parçası haline getirdi. Yani ulusal mücadelenin de, burjuva demokrasisi sınırları içerisinde kısmi olarak çözülecek olsa bile, son tahlilde, ulusal önyargıların ve ulusal sömürünün, ulusal eşitsizliğin bir bütün olarak ve en tam çözümünün sosyalizmde olduğunu belirlemiş oldu.
Devamını oku...
Berçem Güneş: Partimiz, tüm bu 30 yıl toplamında, Kürdistan’ın değişik parçalarında ve Türkiye’de devrimci mücadelenin içerisinde öncü rol oynayan, gerek birleşik devrim ve birleşik devrimci önderlik fikri ve eylemi etrafında gerekse de kendi pratiğiyle değişik devrimci yapıları da, antifaşist mücadelenin bütününü de etkileyen bir hatta sürdürüyor mücadelesini.
Devamını oku...